RC Cannes - Fenerbahçe Acıbadem

2 Mart Çarşamba  TSİ 20.00'de Palais des Victories Spor Salonu'nde RC Cannes ile bir hazırlık maçı yapacak Sarı Meleklerimiz. 4'lü Final öncesi ideal kadromuzun son durumunu görmek için güzel bir maç olacak şüphesiz.

İstanbul 4'lü Final Tarihleri

Beklenen an yavaş yavaş geliyor. Bu seneki Avrupa İndesit Şampiyonlar Ligi Finali İstanbul'da Fenerbahçe Acıbadem ev sahipliği ile gerçekleşecek. Bu hafta içi son maçlar oynanacak ve Fenerbahçe Acıbadem dışında 3 takım daha ismini Final-Four'a yazdıracak. Bunlardan biri ise Eczacıbaşı Vitra veya Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom'dan biri olacak. 19-20 Mart 2011'de gerçekleşecek Cev 4'lü Final'in programıysa şöyle;

19 Mart  2011
Yarı Final Maçları

20 Mart 2011
3.lük ve Final Maçı

VGSTT Maçı ve Genel Değerlendirme

Son zamanlarda izlediğim en heyecanlı spor karşılaşmalarından biriydi sanırım. Ancak bu kadar önemli bir karşılaşmayla, Fenerbahçe’nin Kasımpaşa maçının yaklaşık birer saat arayla başlaması gerçekten talihsizlikti.  İlk 3 seti izleyebildim sadece. Geri kalanını da dün Fb Tv’den izleyebildim.

Genel olarak değerlendirme yapacak olursak bu seneki Fenerbahçe Acıbadem, geçen seneninkinin biraz gerisinde. Geçen sene bu zamanlar namağluptuk ve yanılmıyorsam 3 veya 4 set vermiştik rakiplerimize. Bu sene Eczacıbaşı’na ligde yenildik, avrupa’da grupta 3-0’lık bir Moskova yenilgisi, kupada VGSTT’ye elenmemiz ve bunların yanında verilen setlerde de geçen seneye oranla gözle görülür bir fark var. Ama bunun yanında da kazanılmış bir Dünya Kulüpler Şampiyonluğu var. İki sene arasındaki bu farkın ortaya çıkmasındaki en büyük pay şüphesiz rakipleri de oldukça güçlenmesi. Geçen sene Eczacıbaşı pek ortalıklarda yoktu ama bu sene oldukça iddialılar. Bir diğer ve bence en önemli faktör, özellikle ligde, geçen seneki 3+1 yabancı kuralının bu sene 3’e inmesi. Elimizdeki 5 yabancıdan hangi 2’si dışarıda kalsa büyük sorun oluşturuyor. En basiti çoğu maçta dışarıda kalan Fürst’ün VGSTT maçında onun yerine oynayan Ergül’den ne kadar daha fazla katkı yaptığı. Ama dışarıdaki Fafao’nun, içerideki Naz’dan yapacağı daha fazla katkıdan mahrum kalıyoruz. İşte bu durum bizi geçen seneden daha geriye iten bir durum. Ayrıca Ze Roberto’nun tamamıyla 4’lü finale yönelmesi ve oyunculara sürekli yükleme yapması da bu son dönemdeki düşüşe bir bahane olabilir.

Maçın özeline geçecek olursak ilk sete özellikle Nati’nin yaptığı manşet hatalarıyla başladık. Az önce bahsettiğim yüklenmemin dezavantajı en çok Nati’de göze çarpıyordu. Aldığı çoğu topa vuracak dermanı yoktu ve neticesinde çoğu topu öldüremedi ve birçok da manşet hatası yaptı maçta. İlk sette Maja Poljak’ın etkili oyununa bir türlü çözüm bulamadık açıkcası. %100’le oynadı neredeyse Poljak. İnanılmaz kötü bir oyun sergilediğimiz ilk sette skor 24-14’ken maç bitti derken aldığımız peş peşe sayılarla birden 24-21’e getirdik skoru. 10 sayılık farkta elbette Vakıfbank ne yapar eder alırdı bir sayı ve nitekim de 24-21’deyken aldı o sayıyı. Ancak ilk seti 25–14 kaybetmek büyük bir yıkım olabilirdi bizim için. Hem bunu önledik aldığımız sayılarla, hem de rakibe bir gözdağı vermiş olduk. İlk sete damgasını vuran pek de alışık olmadığımız bariz hakem hatalarıydı. Bir tane yere löp eden topumuzu oynattı, Ze Roberto’nun zamanında almış olduğu molayı görmeyip, Ze Roberto’nun buna itirazına sarı kart göstermesi(sarı kart voleybolda rakip takıma 1 sayı demek)  ve en son olarak da Vakıfbank’ın yere değmeyen topunu lehimize sayı vermesiydi.

2.seteyse iyi başladık. 4-1’lik skorla Vakıfbank’ı erken mola almak zorunda bıraktık. Nati’nin etkili oyununun payı büyük. Ama ne yapıp edip teknik molaya girmeden kendimizi yakalatıp 7-7’ye getirttik skoru. Bu periyotta Vakıfbank bize yardım etti ve hatalarının büyük payıyla farkı yine açıp 12–7 yaptık. Skor 22-19’ken Nihan’ın oyuna girmesiyle seti kopartıp 25–20 kazandık.

3.sete de iyi başlayan bizdik. 3-0 öne geçmemize rağmen bir anda kendimizi 5-3 geriye düştük. Bu süreçten sonra 5-5’e gelen maçta bir ara Vakıfbank farkı açtı. 13-13’te onları yakalayıp sete ve ortak olmaya çalışsak da 22-17’de yine birden farkı açtıklar. Ancak bu kaçışta da yine kovaladık onları ve nitekim de 23-23’de yine yakaladık onları. 24-24’te Sokolova’nın rahat topu dışarı atması bize o seti bir anlamda kaybettirdi.

4. setse oyundan iyice kopuktuk. Hatta skoru bilip izlerken ‘’Acaba nasıl kazandık bu seti’’ diye düşünmeden edemedim. Gerçekten de ortada maçı kazandıracak bir oyun yoktu. Ama setin sonralarında sahneye çıkan Fürst ve Sokolova bizi maçta tutunmamızı sağladı.

Final setine de iyi başlayan bizdik. Saha değişimine de 8-6 önde girdik. Ancak nolduysa 8-7’deyken 2 antrenörde atıldı. her şeye rağmen bu gerilen ortamda sinirlerine sakin olan taraf olan bizdik ve maçı da kazandık ve VGSTT’i iki maçta da yenerek büyük bir avantaj sağladık.

Sonuç olarak Türkiye Ligi'nde dengimiz olan iki takıma oldukça zorlanıyoruz. Naz ne yazık ki bu maçlarda takımı iyi oynatamıyor. Ze Roberto’nun hemen hemen her molada Naz Aydemir’le konuşması bu dediğimi onaylar nitelikteydi. 4’lü finalde büyük ihtimal Vakıfbank’la oynayacağız gibi. Ancak belli de olmaz. Eczacıbaşı’nın çok önemli oyuncuları var. 2. maçı kazanabilirler de. Ama olur da rakip Vakıfbank olursa orada bu kadar zorlanmayız gibime geliyor. Ama play-off’lar için aynı şeyi diyemiyorum.


FENERBAHÇE ACIBADEM 3-2 VAKIFBANK GÜNEŞ SİGORTA TÜRK TELEKOM
Salon: Burhan Felek
Hakemler: İlhami Şenyurt, Ali Temel Öneri
Fenerbahçe Acıbadem: Sokolova, Furst, Seda, Osmokrovic, Eda, Naz, Songül (L), Yağmur, Nihan
Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom: Bahar, Gözde, Glinka, Poljak, Özge, Nikolic, Gizem (L), Güldeniz, Nilay, Melis, Seray  
Setler: 21-25, 25-20, 24-26, 27-25, 15-12
Süre:  139 dakika (28-27-32-32-20)


Maçtan Kareler

Elveda Şampiyonl..

Şampiyon olmayı büyük ölçüde garantileyenler için Şampiyo başlığını tersten vurgulayım dedim dünkü maçtan sonra.  Ne yazık ki şampiyonluk başka bahara kaldı diyebiliriz. Barcelona’nın Gijon deplasmanından beraberlikle dönene kadar da umudu kesmiştik aslında şampiyonluktan. Ama bu sefer iş o seferkinden biraz daha zor. Deplasmanda kaybedilen 14. puan oldu bu. 4 beraberlik ve 2 mağlubiyet deplasman karnemiz. Evimizdeyse tam tersi bir tablo var. Şu ana kadar hiç puan kaybı yaşamadık. Ama bu deplasman karnesi ve Barcelona gibi bir rakip gibi unsurlar şampiyonluk şansımızı oldukça düşürdü.

Maça son Lyon deplasmanındaki tek golü atan Benzema’yla başladı Mourinho. Adebayor yedekti. Bir başka değişiklikse Di Maria’nın yedek kalıp, Kaka ile başlamasıydı. Kaka’nın oynamasıyla Mesut sağ çizgide görev yaptı. Açıkçası bu da Mesut’un performansını düşürdü diyebiliriz. Kaka eskiye oranla daha iyi gibiydi. En azından bir kıpırdanma var. Ronaldo’daysa tutukluk hâla devam ediyor. Nerede maç başına en az bir gol atan Ronaldo, nerede şimdiki haftalardır gol atamayan Ronaldo. Ronaldo’daki bu düşüş takımı da şüphesiz kötü etkiliyor. Benzema ise hâla aynı Benzema. Hiçbir ilerleme yok adamda. Hele maçın son dakikalarında atamadığı bir gol var evlere şenlik. Gerçekçi olmak gerekirse bu sene de şampiyonluk uzak. Artık önümüzde iki hedef kaldı, Barcelona’yı yenip kupayı almak ve Şampiyonlar Ligi. Bu ikisinden de başarılı olunursa ligin kaybı o kadar da büyük olmaz.

Maçın 60. dakikasında Lass’ın yerine Adebayor, Kaka’nın yerine de Di Maria’nın girişyle 4–1–4–1 gibi bir anlayışla sahaya dizildi Madrid. Daha sonraysa Marcelo’nun çıkıp Grenero’nun girmesiyle tüm riskler alındı. Gerçi Ronaldo ve Adebayor’un direkten dönen topları, Benzema’nın boş kaleye atamadığı gol gibi pozisyonlar bulduk ama gol bir türlü gelmedi.

Şampiyonluktan bu kadar uzak kalmamızı iki şeye bağlayabiliriz aslında. Birincisi deplasman karnesi. Puan kaybettiğimiz 4 beraberliğin 3’ü 0-0. Biri de 1-1 (Lig sonuncusu Almeria karşısındaki sonuç bu da). Diğeriyse 1-0 ve Barcelona’dan alınan 5-0’lık mağlubiyet. Deplasmanlarda kapanan takımları açmakta zorluk çektiğimiz şüphesiz. Bunu aşamamamız şampiyonluk yarışının uzağında kalmamıza sebebiyet verdi. Bir diğer nedense forvetteki tutarsızlık. Hugain’in sakatlığından sonra Benzema’nın yeterli katkıyı sağlayamaması ve Adebayor’un da istenilen düzeyde katkı yapamaması. Hâl böyle olunca da Barcelona’nın 7 puan gerisinde kaldık.

http://realmadrid-tr.blogspot.com/2011/02/elveda-sampiyonl.html e

Fazla Kasmadan 2-0


Maça klasik iç saha maçlarındaki gibi önde basarak başladık. Olağan olanı da buydu zaten. Olağandışıysa şu ana kadar oynadığımız iç saha maçlarından farklı olarak ilk dakikalarda golü bulamamızdı. İlk dakikalarda gol bulamadığımız maçlarda sıkıntıya düştük genelde. Aklıma ilk gelen Sivasspor maçı. Bir de içeride gol atamadığımız tek maç olan GS maçıydı.  Aslında ilk dakikalarda bir karambolde kalecinin kafasına çarpıp gol olmayan bir pozisyonumuz var aslına bakarsak. Ama bu sefer kurduğumuz baskı diğer baskılara nazaran biraz üretkenlikten uzak olmasıydı. Bunda Kasımpaşa’nın 11 kişi oyunu geride kabul etmesinin payı da büyük. Yanılmıyorsam da 30–35 dakika Volkan’a top gelmedi.


Alex’in o mükemmel golüne kadar o 11 kişilik defans bloğunu bir türlü aşamadık. Herhalde şu ana kadar ki iyi oyunumuzu en iyi şekilde engelleyen takım oldu Kasımpaşa. Öyle ya da böyle. Tabii bu maçta kilidi bir türlü açamamamızda bizden kaynaklı bazı faktörler de yok değildi. Geçen hafta kazanılan müthiş bir galibiyetin ardından lig sonuncusuyla oynanan maça futbolcuların, öyle ya da böyle kazanırız ne de olsa diye bakması normal. Zaten bu maçları öyle ya da böyle kazanmak şampiyonluğu getirir. Bir diğer faktörse Emre’nin hücum hattında yeterli derecede verimli olamaması. Hâla tam olarak hazır bir Emre yok sahada. Rıdvan Dilmen’in Emre için dün gece %100 Futbol’da söylediği bir şey dikkatimi çekti. Rıdvan Dilmen Emre’de bir mutsuzluk seziyorum dedi. Bir şeye morali bozuk gibi. Gerçekten de Rıdvan Hoca’nın bu sözünden sonra son haftalardaki  Emre’ye bakınca haklı gibi geldi bana da. Özellikle Güney Kore maçındaki kırmızı karttan sonra Emre mutlu değil gibi.

Alex, Alex, Alex… Gerçekten büyük oyuncu. Bunu 15641. kez söylüyorum ama gerçekten büyük oyuncu. Dün gece attığı o gol olmasa işimiz gerçekten zora girebilirdi. Ama attığı golle maçı zordan alıp kolaylaştırdı. Öyle de ya da böyle yine yenerdik ama gerçekten çok zorlanırdık Sivas maçındaki gibi. Kilidi tam dakikasında  açtı Kaptan.

Ayrı bir parantezde Volkan’a açmak lazım. Kilidi zor açtığımız bir maçta komik bir penaltıyla tam da devrenin sonunda her şey sıfırlanacaktı yine. Ama sahneye bu kez Volkan çıktı ve penaltıyı kurtardı. Sadece penaltı mı ? Kasımpaşa’nın az ama öz geldiği anlarda yine Volkan vardı sahnede. İlk yarıda da, ikinci yarıda da. Son iki sezondur gösterdiği hem mental, hem de oyunsal gelişmenin meyvelerini topluyor yavaş yavaş Volkan Demirel.

2.yarıda değişik bir Fenerbahçe vardı sahada. Kadro olarak değil ancak sahaya diziliş olarak. Klasik bir 4-3-3 anlayışındaki bir Fenerbahçe izledik ikinci yarı. Solda Dia, sağda Niang, en ileri uçtaysa Alex. Orta alanıysa Selçuk-Emre-Mehmet Topuz 3’lüsü kontrol altına alıyordu. Aslında 2.golü de bu diziliş sayesinde yaptık. Sağdan Niang’ın taşıdığı topla  golü bulduk. Aslında Aykut Kocaman’ın 2. yarının ortalarında Alex’in yerine Semih’i oynatarak 4-3-3’ü tam bir forvet oyuncuyla denemesini bekledim. Ama nedense Semih’i almayarak Alex’i oyunda tuttu Hoca. Dia’yı da devam sorunu mu var bilmiyorum ama son maçlarda sürekli 60’dan sonra çıkartmaya başladı Aykut Kocaman. Çıkartıp, hemen hemen benzer özellikle Stoch yerine de Özer’i oynatıp orta alanı kalabalıklaştırma çabasında. Özer’e de değinmek istiyorum. Seneye bence bir takıma kiralık gönderilip herhangi bir takımda ilk 11 oyuncusu olup olmadığına bakılması lazım. Beklenen çıkışı bir türlü yapamadı. Tabii bunda sakatlıkların payı var lakin sakatlık sonrası toparlanma süreci de çok ama çok uzun sürüyor. Zaten direkt katkısı yok takıma, en azından kiralık yollanıp kıvama getirilmeli. Çünkü eğer  seneye de kendini gösteremezse bu onun için ayrılık demek olacak.

Dün çoğu spor yorumcusu bu oyun Gençlerbirliği’ne yetmez diyordu. Elbette yetmez ama oyuncular da, teknik direktör de bunun farkındadır ve ona göre  bir oyun sergileyeceklerdir Ankara’da.

Maçın Adamı: Volkan Demirel
Maçın Hayal Kırıklığı: Emre Belözoğlu

Spartak Moskova 74-56 Fenerbahçe

Ne yazik ki büyük umutlarla başladığımız Avrupa macerasının sonuna geldik. 2. maçı da 74-56 kaybederek seride 2-0 geriye düştük ve elendik. Emeği geçen tüm şerefsizlere teşekkürler !!

SALON: Vidnoje Spor Merkezi
HAKEMLER: Ivo Dolinek (Çek Cumhuriyeti), Alexandru Olaru (Romanya), Gentian Cici (Arnavutluk)

SPARTA&K MOSKOVA REGION (74): Epifaniya Prints 22 (1 ribaund- 4 asist), Sonja Petrovic 3 (1 asist), Natalia Vieru 4 (3 ribaund), Ilona Korstin 8 (4 ribaund), Jelena Milovanovic 10 (3 ribaund), Sue Bird 13 (3 asist), Ekaterina Ruzanova, Irina Osipova 4 (6 ribaund), Nadezda Grishaeva, Taj Mc Williams 8 (10 ribaund- 3 asist), Irina Sokolovskaya, Noel Kuin 2 (4 ribaund- 1 asist)
FENERBAHÇE (56): Anete Jekabsone 8 (2 ribaund- 1 asist), Hana Horakova 1 (2 ribaund), Birsel Vardarlı 2 (6 ribaund- 2 asist), Esmeral Tunçluer 11 (3 ribaund- 2 asist), Şaziye İvegin 2, Nevriye Yılmaz 11 (2 ribaund- 1 asist), Ivana Matovic 11 (2 ribaund- 1 asist), Tammy Sutton-Brown 2, Nevin Nevlin, Angel McCoughtry 8 (4 ribaund- 3 asist)

1.PERİYOT: 20-16
2.PERİYOT: 14-11
3.PERİYOT: 22-10
4.PERİYOT: 18-19

Fenerbahçe Ülker - Olympiakos: 65-80

Ne yazık ki elimize gelen fırsatı tam anlamıyla yine ittik. Bu hafta içi yaşadığımız ikinci kayıp oldu. Normal kayıplar olsa neyse ama salı günkü 16 sayıdan kaybedilen maç ve dünkü bu kadar güçlü bir rakibe 12 sayı farktan maç vermek. Gerçekten çok üzücü.

12 sayı fark oluştuğunda maçın 24. dakikasıydı. Geriye kala 16 dakikadaki skorsa 43–16. Eğer final-four hedefi varsa bir takımın maçın hiçbir anında bu kadar açık ara fark yememeli. Neven Spahija’nın da dediği gibi takımın savunması anlamsız bir şekilde çöktü ve kaçınılmaz sonu getirdi.

Aslında bizim için turu asıl zora sokan maç Zalgiris maçıydı. Grupta hiçbir iddiası bulunmayan bir takıma 3te 3 yapmışken yenilmemizdi bu turu zora sokan. Gerçi ilk turda da yaşamıştık bunu. Namağlup giderken Cholet deplasmanında alınan mağlubiyet ilk 2 şansımızı zora sokmuştu. Neyse ki Barcelona’nın  kendi evindeki beklenmedik yenilgisi bizi 2.liğe taşımıştı. Ama ilk grupta 6 takım vardı, bu gibi hatalar telafi edilebilirdi ancak şimdiki turda hataya yer yok.

Hiçbir şey daha bitmedi. Ama bu kadar güzel başladığımız bu turda liderlik hayalleri kurarken, turu zor sokmamız kötü oldu. Her şeye rağmen Valencia deplasmanındaki bir galibiyet bizi bir üst tura çıkaracak. Ama ev sahibi olma avantajımızı kaybetmiş olacağız, grup lideri olamayacağımızdan.

Jack Wilshere

Yanılmıyorsam çoğu kişi gibi ben de 2008 yılındaki Emirates Cup'ta izledim ilk kez Wilshere'ı. 16 yaşında ilk kez Arsenal ATtakımında forma giyerek, en genç forma giyen oyuncusu oldu  Arsenal'in. 1 sene sonra Şampiyonlar Ligi'nde Dinoma Kiev'e karşı 17 yaşında oynayarak bir kez daha tarihe geçti.  Arsene Wenger onun için "Bazı genç yetenekler çok iyi performans sergiliyor. Özellikle tüm gözler Jack Wilshere üzerinde. Şaşırtıcı bir şekilde yaşından daha olgun bir futbol sergiliyor, onu izlediğiniz zaman kaç yaşında oldugunu unutuyorsunuz" diyordu. Ne kadar da doğru. İnsanın onun daha 19 yaşında olduğuna inanamıyor. 

İnanılmaz hırsı, 170'lik boyuna rağmen karşısındaki devlerle mücadelesinde ayakta kalması, top tekniği, pas yüzdesi. Hepsi mevcut Wilshere'de. 4-0'dan 4-4 gelen NewcatleUnited maçında skora isyan eden tek oyuncuydu Wilshere. Sahada Fabregas'lar, RVP'ler varken, bir tek o isyan ediyordu oyuna. Bu kadar da istekli, arzuluydu. 

Aşağıdaki video geçen haftaiçi oynana Barcelona maçından. Bu kadar üst düzey bir karşılaşmada neredeyse 0'a yakın pas hatası veya yanlış tercihle oynuyor. İkili, hatta üçlü mücadelelerde ayakta kalıyor. Evet hatırlatmakta bir kez daha fayda var, bu çocuk 19 yaşında !



Arsenal- Barcelona Şampiyonlar Ligi Maçı - Jack Wilshere


http://arsenal-tr.blogspot.com/2011/02/jack-wilshere.html

Yüksek Kalitede izlemek için;
http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150095707843301&oid=112641198810981&comments

Arsenal 1-0 Stoke City

Arsenal [1 - 0] Stoke City
8' [1 - 0] S. Squillaci 

Erteleme maçında Stoke City'i 1-0'la geçip, Manchester'ın 1 maç eksiği ile puan farkını 1'e indirdik. Ve bunun yanında da yenilmezlik rekorumuzu 10 maça çıkartııp kaybetmeyi unutmamızsa şampiyonluk yolunda büyük bir avantaj. Pazar günü oynayacağımız Lig Kupası maçı öncesi  bir kayba uğramamamız önemliydi. Şimdi artık uzun senelerdir kupa hasretine bir son verme maçı var önümüzde. Yamulmuyorsam en son 2005'te kazanılan Fa Cup başarısı mevcut.

Kötü haberse Fabregas'ın sakatlığı. Önümüzdeki maçta oynaması zor gibi. Geçen senelerde çok çektik sakatlıklardan, bu sene başında da. Ama sezon sonunda yeniden hortlamaya başladı sanırım bu kabus.





istatistikler sporx.'ten alıntıdır.

Kadınlar Türkiye Kupası 8'li Final

Gaziantep'te 11-14 Mart tarihleri arasında oynanacak Spor Toto Kadınlar Türkiye Kupası kura çekimleri bugün yapıldı. Kupada Fenerbahçe, Beşiktaş Cola Turka, BOTAŞ Spor, Galatasaray Medical Park, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Panküp Kayseri Şeker, Samsun Basketbol ve Tarsus Belediyesi oynayacak. Kura neticesinde eşleşmeler şu şekilde oldu;

11 Mart
17.30 Beşiktaş Cola Turka-Samsun Basketbol  (A)
20.00 Mersin Büyükşehir Belediyesi-Tarsus Belediyesi  (B)
12 Mart
17.30 Fenerbahçe-Panküp Kayseri Şeker   (C)
20.00 BOTAŞ Spor-Galatasaray Medical Park  (D)

11 Mart'ta oynayacak iki takımın galibi 13  Mart'ta yarı final mücadelesi verecek. 12 Mart gününün galipleriyse yine 13 Mart'ta finale yükselmek için karşı karşıya gelecek 14 Mart'taysa final oynanacak. Ama C ve D tarafının 2 gün üstüste maç yapacak olması, ve oradan finale çıkacak takımın 3 gün üstüste maç yapacak olması durumu, o tarafa biraz haksızlık yapılmış sonucunu ortaya çıkarıyor.

Olası bir Fenerbahçe-GS MP derbisi yine bizi bekliyor. Şu ana kadar 5 maç yaptık bu sezon GS MP'a karşı ve bir kez ligde yenildik sadece. Ama bu kriz ortamında bizi baya zorlayacaklar bu eşleşmede şüphesiz. Oradan BOTAŞ'ın gelmesi bizi daha da rahatlatır.

Bu arada maçlar Sports TV'den naklen yayınlanacak.

İbrahimovic Arsenal'de

İbrahimoviç Arsenal'de-ydi. Ama yıl 2001'deyken. Bir rivayete göre İbrahimovic Malmö'de oynarken Arsenal'in kapısından dönmüş. Nasıl mı ?

Arsenal ve Malmö her konuda anlaşılmış. 3 milyon poundda da el sıkışılmış. Ancak Arsene Wenger imzalar atılmadan önce İbra'yı bir deneme sürecine almak istemiş. Buna çok bozulan İbra da Arsenal yerine Ajax'ın yolunu tutuvermiş. Arsenal de o sene tam 8 milyon poundda Francis Jeffers ile anlaşmış. Francis Jeffers'i hatırlayan var mı aranızda ? Ben de pek hatırlamıyorum. Bir tek Championship Manager 03 04 oynundan hatırlıyorum. Orada özellikleri gayet iyiydi ama, şimdi nerede kim bilir. Vikipedia bilir elbette. Şu an Motherwell'de oynuyor. Neyse demek istediğim İbrahimoviç'i kaçırıp tam anlamıyla bir bidonu transfer etmişiz onun yerine. Gerçi İbrahimoviç'i alsaydık bile eminim çoktan satmış olurduk. Belki o zaman Henry'e ihtiyaç duymayacaktık ve Henry'i transfer etmeyecektik. Hayırlısı böyleymiş napalım.



http://arsenal-tr.blogspot.com/2011/02/ibrahimovic-arsenalde.html

Dee'den Maçı Getiren Hareket

Diana Taurasi'nin Rivas Ecópolis maçının  son dakikasında aldığı akıl dolu faul ile maçı kazanıyoruz.

Fenerbahçe 78-86 Spartak Moskova

Acıdır ki, 4'lü finali resmen elimizin tersiyle ittik. İlk yarısını 47-31 önde tamamladığımız karşılaşmadan ne yazik ki mağlup ayrıldık. Tamam böyle farklar kapanabilir ama eğer 4'lü final için oynuyorsan ve hatta şampiyonluğu istiyorsan bu avantajını asla kaybetmemen lazım.

Rüya gibi başladık aslında maça. İlk periyottan sonra 13 sayılık bir fark yakalamıştık. 2. periyot başlarken ufak bir endişe vardı bende. Çünkü maç içinde çok git gelleri olan bir takımdık. Ama 2. periyot da rakibimize üstünlüğümüzü sağladık ve devreye 16 sayı farkla, 47-31 önde girdik. Ne olduysa 2. yarı oldu. Savunma direncimiz neredeyse 0'a indi. Spartak her gelişinde boş dönmedi. O maç içindeki git gellerden biridir diye düşündüm ama bu resmen gitti. Geri bir türlü gelemedik.O farkta eridi eridi ve 64-59 oldu periyotun sonunda. Erimemiz son periyotta da devam etti ve maçı 78-86 kaybedip, büyük bir avantajı da kaybettik. Hangi skorla yenilmemizin önemi yok ancak, cuma günkü deplasmandan bir galibiyet çıkarırsak, turu 3. maça, Kadıköy'e taşıyacağız. Zor ama imkansız değil.

Takımdaki en büyük sıkıntı maçın kontrolünü kaybettikten sonra direksiyona geçecek birinin olmaması takımda. Şu ana kadar ilk kez ciddi olarak Diana Taurasi'nin ve Penny Taylor'ın yokluğunu bu kadar fazla hissettik. Aziz Yıldırım ''Olası bir avrupa şampiyonluğunuz güme gitti'' derken haklıydı. Sezon boyunca böyle öne geçip, sonrasında sıkıntıya düştüğümüz çok maç oldu, özellikle de avrupada. Ama o zaman sazı eline alan bir Dee, bir Penny vardı. Misal Rivas Ecópolis maçında1 sayı gerideyken Dee'nin aldığı akıl dolu son dakika faulü ile maçı kazanmamız(bknz:Dee'den maçı getiren hareket). Ama dün yoktu o sahada. Angel çok şuursuzdu, Aneta ise iyi bir skorer ama takımı alıp kurtaracak bir oyuncu değil. Nevriye ve Matovic yaklaşık 40'ar dakika oynadıklarından maçın sonunda bir şey yapacak enerjileri kalmıyor. Hal böyle olunca da 16 sayıdan mağlubiyet kaçınılmaz oldu.

Herşeye rağmen cuma günü oradan bir galibiyetle döneceklerine inanıyorum. Eğer ilk yarıdaki savunma direncimizi tüm maça yayarsak neden olmasın ?

Maçın Oyuncusu:Nevriye Yılmaz
Maçın Hayal Kırıklığı:Angel McCoughtry

SALON: Caferağa  
HAKEMLER: Roman Kolar (Slovenya, Viktor Bozhenar (Ukrayna), Piotr Pastusiak (Polonya)

FENERBAHÇE (78): Anete Jekabsone 8 (3 ribaund), Hana Horakova 3 (2 ribaund- 3 asist), Birsel Vardarlı 5 (5 ribaund- 1 asist), Esmeral Tunçluer 7 (2 ribaund- 3 asist), Nevriye Yılmaz 24 (9 ribaund- 4 asist), Ivana Matovic 20 (4 ribaund- 3 asist), Tammy Sutton-Brown 2 (2 ribaund), Angel McCoughtry 9 (6 ribaund- 3 asist)

SPARTAK MOSKOVA(86): Epifaniya Prints 19 (2 ribaund- 4 asist), Sonja Petrovic 4 (1 ribaund), Natalia Vieru (1 asist), Ilona Korstin 4 (4 ribaund), Jelena Milovanovic 7 (1 ribaund), Sue Bird 12 (2 ribaund- 3 asist), Irina Osipova 16 (4 ribaund- 1 asist), Taj Mc Williams 16 (12 ribaund- 1 asist), Noel Kuin 8 (5 ribaund- 2 asist)

1.PERİYOT: 25-12
2.PERİYOT: 22-19
3.PERİYOT: 17-28
4.PERİYOT: 14-27

Besiktaş-Fenerbahçe Derbisi Maç Önü

Maça saatler kaldı geyiğiyle başlayayım. Son maçlara baktığımız zaman biz mutlak favoriyiz. Beşiktaş'ın oynadığı oyun ortada, bizim oynadığımız oyun ortada. Ama derbilerde artık favoriler kaybediyor ! 1-2 örnek verecek olursak, sezon başı Kadıköy'de oynanan  Galatasaray'a kaç atacağımızı tartışırken, beraberlikle çıkabildik ancak. Başka bir örnekse, 2 sene önce. Beşiktaş şampiyonluğa oynuyor. Biz rezaletiz. Ve de üstüne bir ton sakat. Evet doğru bildiniz, Gökhan Gönül'ün stoper oynadığı karşılaşma. Beşiktaş ağır favori. Ama Fenerbahçe İnönü'de, şampiyonluğa oynayan Beşiktaş'ı 2-1 yeniyor.

Büyük ihtimal Gökhan Gönül oynamayacak. Bu da sağ bekte Bekir'in oynayacağı anlamına geliyor. Önünde de Topuz oynayacak. Mehmet Topuz'un da bu maçta büyük ihtimal ilk başta savunmayı düşüneceğinden, sağ kanattan iş yapmamız zor. Sol taraftaysa 2 tane savunmayı sevmeyen adam var. Dia ve Santos. Eğer Beşiktaş'ın sağ bekinde Hilbert oynarsa Dia büyük bir tehdit oluşturabilir. Ama Hilbert'in önünde Querasma oynarsa Santos zor onlar yaşayabilir. Şöyle de bir gerçek var ki, Santos iyi konsantre olursa-misal Trabzon maçındaki gibi- o zaman ibre Santos'a döner.

Şüphesiz en büyük kozumuz duran toplar olacak. Kiev maçında yenilen 3 duran topu Lugano'nun oldukça iştahını kabartmıştır. Aykut Kocaman maç öncesi bu konuya mutlaka değinecektir. Özellikle de ceza alanına yandan kullanılacak duran toplar, Hakan'ın da zaafı yüzünden bizim için büyük avantaj olacak.

En büyük dezavantajımız da hedefsiz Beşiktaş'ın en büyük hedefinin bu karşılaşma olması. Olası bir mağlubiyet onlar için geçen seneki Galatasaray sonunu hazırlayacaktır. Querasma başta olmak üzere tüm oyuncular ayrı bir motive olacaktır maça. Onlar için bir özür maçı bu çünkü. Büyük ihtimalde bizi yarı sahamıza hapsetmek isteyeceklerdir. Burada Almeyda ve Nobre gibi iki hava topunda etkili isim var. Eğer bu iki oyuncu hava toplarında üstünlük sağlarlarsa 2. topları alacak olan, Guti bizim için büyük tehlike oluşturcaktır. Burada da Lugano'ya çok iş düşüyor. Bekir'in  de kademelere oldukça yardımcı olması gerekecek.

Son olarak hakem Cüneyt Çakır. Şimdiden söyleyeyim, yarın muhakkak bir taraf hakemden konuşacak

Netice olarak biz ağır bassak da, derbi bu, şakaya gelmez.

Levante Kokulu Sonuç

Real Madrid [2 - 0] Levante
6' [1 - 0] K. Benzema
41' [2 - 0] R. Carvalho 

 Geçen hafta çok keskin bir virajı dönmüştük. Barcelona'nın haftalar sonra puan kaybettiği haftada, ligin zorlu deplasmanlarından olan Espanyol'a karşı, 2. dakikada Casillas'ın atılmasıyla resmen maçın tamamını 10 kişi oynamamıza rağmen kazanmayı bilmiştik. Bu hafta ise Barcelona'dan önce oynayıp, puan farkını 2'ye indirip, Barcelona'nın puan kaybını bekleyecektik.

Maç kağıt üzerinde olduğu gibi sahada da kolay geçti diyebiliriz. Ligin ilk yarısındaki maç 0-0'lık sonuçla bitmişti. Ligde yaşadığımız 2. puan kaybıydı.  Bu maç Jose Mourinho için ayrı bir önem taşıyordu. Eğer Madrid kaybetmezse, Jose çalıştırdığı tüm takımlarda evinde kaybetmeme rekorunu tam 9 yıla çıkaracaktı. Dile kolay, 9 yıl. Ve nitekimde kaybetmedi Madrid ve rekoru 9 yıla çıkardı Mourinho. Maçtan önceki açıklamasında da ''Maç eğer 80. dakikada berabereyse, o an tüm riskleri alırım. Şampiyonluk rekordan daha önemli'' açıklamasında bulundu.

Maça gelecek olursak da, kadroda rotasyona gidilmişti. Mesut, Xabi Alonso ve Adebayor yedekti. Kaka ve Benzema ilk 11'deyken, orta alan Khedira ve Lass'a emanetti. Benzema dün sanki yeniden doğmuş gibiydi. Yedek kalmak bu sefer yaramış sanırım. 1 tane olumsuz hareketi yoktu dün gece. Golünü de attı. Ama golde Di Maria'nın payı çok büyüktü. Resmen al da at dedi Benzema'ya. Di Maria'nın gelişim süreci de oldukça gözle görülür bir hal aldı. Artık daha akıllıca işler yapıyor sahada. Ronaldo'daysa bir kısmetsizlik var. Bir türlü golü yapamıyor, vuruyor, kaleci çıkarıyor, vuruyor, az farkla dışarı çıkıyor. Çok hırslıydı ama gol vuruşlarında çok yetersiz kaldı. Bunu üzerinden atması lazım. Bunu da ancak bir golle başarır. Dün Marcelo pek ileri çıkmadı. Bana göre Espanyol maçının yıldızıydı. Sanırım Mourinho kendisini pek sıkmamasını söyledi.

Netice de önümüzde son yıllarda bize ters gelen bir Lyon maçı var. Ama bu sefer büyük favori biziz.

Diana Taurasi Olayı ve Mehmet Demirkol

İşin en başından beri bir bit yeniği vardı bu işin içinde. Yönetim çok erken davranmıştı Taurasi'nin sözleşmesinin feshinde. Diana Taurasi ve Penny Taylor'ın gidişindeki şu yazımda belirtmiştim ki Taurasi biraz anlanılmadan dinlenilmeden yollandı. Madem sporcuna güveniyordun, sözleşmesini devam ettirip açtıkları davada onlara destek olurdun. Eğer Taurasi ve Orhan Şam'nın avukatları bu davayı açmasa sonsuza kadar lekeli kalacaktı bu oyuncular. Madem güveniyordun sen açsaydın davayı. Ne yazik ki yönetimde biraz suçlu bu konuda.

Ne olacak şimdi? Federasyona, Hacettepe'ye bir ton dava açılacak. Karşılığından tomarla para kazanılacak belki. Ama bu neyi değiştirecek. Diana Taurasi'yi veya Penny Taylor'ı geri getirecek mi ? Aşağıdaki videoda yaşananaların değeri kaç para ki ? Türkiye'deki tek doping merkezindekilerin bu kadar lakayıt davranması nasıl bir rezelattir arkadaş ? Koskoca sporcunun kaderi senin ellerinden ama sen oraya iş ahlakı olmayan insanları doldurmuşsun. Nasıl verilebilir ki bunun hesabı. Kaç paradır bunların karşılığı ? Bu konuda söylenecek daha çok söz var da, yeminlen her kelimeden sonra klavyeye daha sert basar hâle geliyorum. Tek kelimeyle REZALET !!!

Gelelim Mehmet Demirkol olayına. Sorsanız bana ''Şu spor aleminde mantıklı düşünebilen kim var'' diye, ilk cevabım Mehmet Demirkol olur(du) şüphesiz. Olurdu diyorum çünkü, son Taurasi açıklamalarından sonra bende şüpheler oluşmaya başladı. Mehmet Demirkol olaylara gerçekten birçok penceren bakabilen bir spor yazarı. Ama nedense Taurasi olayındaki görüşlerinden çocuksu bir ''baaağnee bağğnee özür dilemem kiiii'' tiribine girdi. Neymiş efendim, benim ne günahım varmış, hacettepe'ye güvenmeyecekse kime güvenecekmiş. Tamam kabul ediyorum. Diyelim ki, bir arkadaşınız suçsuz olduğu yerde mahkemece suçlu ilan ediliyoru(bkz: Ferhan şensoy-Pardon). Arkadaşınızın ne kadar ''ben hırsız değilim'' demesine rağmen, siz de ''Mahkeme diyo abi, hırsızdır o zaman'' diye arkadaşınıza güvenmezsiniz. Ama sonra bir bakmışsınız arkadaşınız meğer masummuş ve beraat edilmiş.Ona karşı mahçup duruma düşmez misiniz ? Gidip ondan ''Kusura bakma, haklıymışsın, özür dilerim'' demez misiniz ? Ey sayın Mehmet Demirkol Taurasi olayının, anlattığım olaydan ne farkı var şimdi ? Tamam kızgınsız bizlere, bir ülke kuruluşunun haksız çıkmasına sevindiğimize. Çok kızgınsın ama. Biz ne yapsaydık ? Ayrıca sevincimiz doping merkezinin hatasına değil, oyuncumuzun temizlenmesine. İkisi arasında çok fark var. Sanki böyle olması bizim için çok daha iyi oldu. Yapmasaydı o hatayı o merkez, şu an Taurasi ve Taylor ikilisini doya doya izliyor olacaktık. Biz de kızgınız Mehmet Demirkol ama senin bu tavrın yakışmadı sana.



 Galatasaray MP maçı sonrası Taurasi ve Taylor

Arsenal 2- Barcelona 1

Gerçekten güzel bir zafer elde ettik diyebiliriz. Güntekin Onay'a göre Barcelona'yı yenemeyecek tek takım olan Arsenal 1-0 geriye düştüğü karşılaşmadan 2-1 galip ayrıldı. Barcelona ve Arsenal pas oyununu en iyi oynayan iki takım şüphesiz. Güntekin Onay'ın Arsenal'in galibiyetine şans vermemesinin nedeni Barcelona'nın bu oyunu daha iyi oynadığıydı. Ama Arsenal bu pas oyununu daha zor bir lig olan Premier Ligte oynuyordu, bunu da unutmamak gerekir.

Maça gergin başladık. Barcelona'nın rakiplerinde son zamanlarda bu hep oluyor. Bu da Barcelona'yı bir adım öne geçiriyor maça başlarken. Barcelona'nın bize tehdit oluşturabileceği en önemli özelliği çok pas yapıp defansın arkasına Messi'yi ve David Villa'yı kaçırmaktı. Nitekim de maçın ilk bölümünda başardı bunu Barcelona. Ama buna rağmen inatla ileri kurdu defansı Arsene Wenger. Bu riske karşın alanı daraltıp, pas trafiğini kesmeyi amaçladı. İlk yarının ilk bölümü dışında da başardı diyebiliriz Arsenal bunu. Dediğim gibi maçın ilk bölümü çok tedbirli oynadık. İleri çıkışlarda genelde topu ileri taşıyan oyuncu hep yalnız kaldı. Arsenal'in en büyük özelliği 3lü orta sahadan en az 2sinin dönüşümlü olarak rakip ceza alanı çevresinde tehdit oluşturmasıydı. Dün bu gerçekleşmeyince ilk dakikalarda zorlandık.

Golden sonra devrenin sonlarına doğru kendi oyunumuzu yavaş yavaş kabul ettirdik rakibe. O an gol bulsak işimiz daha da kolay olurdu ancak olmadı. 2. yarı ise ilk yarının kaldığı yerden devam ettik oyunumuza. Ta ki Arshavin girene kadar. O an oyunu tekrar dengeledi Barcelona. Daha sonraki Bendther değişikliği ileyse oyunun ve maçın galibi biz olduk.

Maçın adamı Jack Wilshere'dı şüphesiz. Fabregas'ın yapması gerekeni o yaptı. Daha sonra golde hatası olmasına rağmen Koscielny'di. Messi ve Pedro'ya adım attırmadı. Gerçekten yediğimiz golün 1'de kalmasında büyük payı vardı. Nasri ise oldukça olgundu. Hırslı, agresif, isteyen bir görüntüsü vardı. Maçın hayal kırıklığı ise Fabregas'tı. Sazı bir türlü eline alamadı ne yazik ki.

Rövanş maçında Pique cezalı. Puyol'un oynayıp oynamayacağı belli değil. Barcelona defansta sıkıntı çekecek. Bunu avantaja çevirebiliriz. Şimdiden geçen seneki maç  gibi bir maç beklemeye başladı şüphesiz Barça tarafı. Ama bir şeyi unutuyorlar ki geçen seneki Arsenal yok karşılarında.

Rüyadan Kabusa 4-4

Geçen haftaki 1-0 geriden gelip kazanılan 2-1'lik Everton maçında şampiyonluğa ne kadar inandığımızı yazmıştım. Bu maç ise tam tersiydi. 4-0 önden gelip 4-4 olan maçta sanki o kadar isteksizdik şampiyonluğa.Wilshere dışında skora isyan eden kimse yoktu. İlk yarıyı izleme şansım olmadı babamın beşiktaş'ın maçını izleme arzusundan. Sadece 30. dakikada skora baktığımda 4-0'dı ve o 4 gol o an atılmışcasına sevindim. Korkuyordum bu deplasmandan. Nasri'nin sakatlığından sonra Arshavin'in ve Rosicky'nin kötü oyunu bu maç için endişelendiriyordu beni ama o an gördüğüm 4-0 rahatlatmıştı beni.

Hakem rezaletti. Diaby'nin ayağını kırmanın eşiğinden döndüren Barton'a sarı kart bile yoktu. Tamam Diaby'nin hareketi biraz abartıydı ama Barton'ın cezası nerede ? Ya ilk gol sonrası güzel bir güreşçi edasıyla Szczesny'i indiren Kevin Nolan'ın, Diaby'den masum kalır yanı ne ki ? İlk penaltı neyse ama 2. penaltı ve 4.golden önceki faulü bir hakem nasıl çalar yav ? Şampiyonluğa bu kadar yaklaşılmışken ya bu maç yüzünden hasret kalınan şampiyonluğa bir sene daha el sallamak zorunda kalırsak. Tamam 10 kişi kalabilirsin ama bu kadar da aciz oynanmaz ki. Gerçekten yazık !

Son dakika editi: Manu yenildi ve fark 4'e indi. Kaçan 2 puan daha büyük oldu.

Şimdi İntikam Zamanı

İlk başta Real Madrid-Sevilla maçıyla başlayalım. Yine takım üzerinde gol vuruşlarında ve pozisyona girme anlamında bir kısırlık vardır. Benzema, Ronaldo, Di Maria inanılmaz goller kaçırıyor. Özellikle de Ronaldo. 3 veya 4 maçtır gol atamıyor Ronaldo. Üzerinde bir şey varmış gibi. Çalışıyor, çabalıyor ama olmuyor. Dün de 2 tane kaleciyle karşı karşıya durumdayken golü yapamadı Portekizli yıldız.

Benzema ile kesinlikle olmayacağını dünkü maç anladım. O üzerindeki baskıyı bir türlü atabilmiş değil Benzema. Çok amatörce, çok basit hatalar yapıyor. Şunu anladım ki, yetenekli ancak futbol zekası çok düşük. Açık ofsayttaki adama pas atar, çok bariz ofsaytta kalır, topu sağa çekeceğine sola çeker. Hep yanlış tercihler. Eğer tek bir tercihi varsa ve o tercih de doğru tercihse o zaman doğrusunu yapıyor. O da tek tercih olduğundan.

Mesut Özil ise harikaydı. Her zaman söylüyorum, iyi ki Türk Milli takımını seçmedi de onu Real Madrid'de izleyebiliyoruz. Attığı gol ise karşı karşıya goller kaçıran Ronaldo'ya nazire yaparçasınaydı: ''Alacağın topu böyle çalım atıp, kaleciyi geçcen amuğa koyam'' dercesine bir gol oldu. Ama golden önceki Khedira'nın pası da harikaydı yane.


Gelelim El Clasico'ya. 4 günde 2 El Clasico. İlki 17 Nisan 2011'deki Santiago Barnebau'daki lig maçı. 2. maçsa 20 Nisan 2011'de Valencia'nın stadı Mastella Stadında. Şimdiden geyikler başladı. 2 maçta 10 golden aşağı atmaz Barça diye. Ama nisana daha çok var. O süreçe kadar Kaka ve Adebayor takıma girerse ve mevcut kadrodan sakatlıklar olmaz ise 2 maçta 2 galibiyet alır Mourinho. Mesela geçen sene Mourinho İnter'in başındayken Şampiyonlar Ligi grup maçlarında Barselona İnter'e top oynatmamıştı. Ama yarı final maçında Mourinho'nun istediklerini daha iyi yapan İnter'in Barselona'yı ne hale getirdiğini görüyoruz. O zamana kadar Mesut'u, Di Maria'yı,Kaka'yı,Adebayor'u istediği seviyeye çekecektir Moruinho ve bu iki maç ilk maça kesinlikle benzemeyecek.

Büyüksün Şenol Güneş !

Ne zamandır yazacağım, sınavlardan zarttan, zurttan anca vakit buldum. Fenerbahçe-Trabzonspor maçından önceki en önemli konu şüphesiz Aykut Kocaman-Şenol Güneş gerginliğydi. El sıkışacaklar mı, başarı dileyecekler mi ? En az sahadaki mücadele kadar ön plandaydı bu tartışma. N'oldu peki bu olayın neticesi ? Şenol Güneş geldi ve Aykut Kocaman'nın elini sıktı. Neymiş efendim ''Büyük Adammış Şenol Güneş''; ''Spor efendisiymiş'' bilmem neymiş. Aynı Şenol Güneş bu tartışmayı efendiliği ile takdir kazanmış Aykut Kocaman'a ağır ithamlarda bulunarak başlatmadı mı ? Aykut Kocaman'ı yerin dibine sokmadı mı sözleriyle ? Eee o zaman nerede bu efendilik ? Siz koyun kendinizi Aykut Kocaman'ın yerine. Ne oldu o çok güvendiğiniz empatiye. Bir teknik direktör gelecek, size gelmeden önce küçük düşürecek, siz de bi o kadar duygusal bir yapıdasınız. Ne yapardınız ? Ki kaldı ki Şenol Güneş'in o tavrının ne kadar yapmacık olduğu haftaiçi verdiği demeçlerde su yüzüne çıktı. ''Ben Fenerbahçe sorumlusunun elini sıktım'' diyerek. Evet hocam, gerçekten çok büyüksün !

Fenerbahçe 77-58 Galatasaray MP

Herhalde bu kadar aksilik peşpeşe gelmez birinin başına. Önce maça gitmeye niyetlendim ama son dakika aksiliği buna engel oldu. Dedim bari tv karşısında çıkarayım bunun keyfini, odamdaki televizyonda neden bilmiyorum ama FB TV'nin yayınına erişilemiyor. Sorun ne anlamadım. Salonda izleyem dedim, salon ahalisi ''Biz Öyle Zaman Bir Geçer ki'yi izliceğğz'' dediler. Kaldım böyle dımdızlak. Neyse neticede kazanalım da gerisi sorun değil.


Fenerbahçe 77-58 Galatasaray MP
SALON: Caferağa

HAKEMLER: Branislav Mrdak (Sırbistan), Dragan Kralj (Bosna Hersek), Evgeny Vetrov (Rusya)

FENERBAHÇE (77): Anete Jekabsone 7 (5 ribaund- 2 asist), Hana Horakova (2 ribaund- 1 asist), Birsel Vardarlı 11 (2 ribaund- 2 asist), Esmeral Tunçluer 8 (3 ribaund), Nevriye Yılmaz 24 (6 ribaund- 3 asist), Ivana Matovic 14 (2 ribaund), Tammy Sutton-Brown, Nevin Nevlin (1 asist), Angel McCoughtry 13 (5 ribaund- 2 asist)

GALATASARAY MEDİCAL PARK (58): Tuğba Palazoğlu 6, Donneka Hodges 7 (2 ribaund- 4 asist), Bahar Çağlar 4 (3 ribaund- 1 asist), Işıl Alben (1 ribaund- 3 asist), Gülşah Gümüşay 4 (3 ribaund- 1 asist), Gintare Petronyte 8 (1 ribaund), Melisa Can 2 (2 ribaund- 1 asist), Nihan Anaz 2, Seimone Augustus 19 (2 ribaund- 1 asist), Slyvia Fowles 6 (13 ribaund- 1 asist)

1. PERİYOT: 20-18
2. PERİYOT: 16-15
3. PERİYOT: 22-9
4. PERİYOT: 19-16

fotoğrafları görmek için tıklayın

5 Dakkada Arsenal

Kesinlikle çok şey ifade ediyor bu maç. Şampiyonluğun telafuz edilmesinde ne kadar haklı olduğumuzu gösteren bir maç oldu bu. Şüphesiz bu karşılaşma kaybedilseydi ne yazik ki bu sezon da şampiyonluğa ulaşamayacağımız bir sezon olacaktı.

Oldukça zorlandık aslında pozisyona girerken. Bunda da en büyük sebep Rosicky'nin oyuna ağırlığını koyamaması ve Fabregas'ın Jack Rodwell'in markajından bir türlü kendini kurtaramamasıydı. İkinci yarı biraz kıpırdanma vardı Rosicky'de ama yine tatmin etmedi ki Wenger'i, oyundan alıp Arshavin'i sürdü oyuna. Arshavin'in deRosicky'nin aksine daha çok ceza sahasına girmesi, sıkı markajdaki Fabregas'ı da rahatlattı. Zaten gol de bu şekilde geldi. 2. golden önceki 5 dakikalık sürede Arsenal'in Everton'a karşı topla oynamadaki %100'e %0'lık üstünlüğü, Arsenal'in maçı ve en önemlisi şampiyonluğu ne kadar çok istediğinin göstergesiydi.

Neticede haftasonu oynanan Fa Cup'ta 2 kayıp vermemize rağmen bu maçı kazanmak çok ama çok önemliydi.

Arsenal 2 Everton 1


 
istatitstikler sporx.com'dan alıntıdır.

FenerBlog